bugün

sevdiği entry'ler

karım başka erkekler ile flört edebilir

kadını sadık bir köle gibi gören erkek egemen anlayışa karşı bir çıkış, yükselen bir nidadır.
bana bu cümleden daha çok koşullu birliktelik gibi geldi.
-sen koca olarak başka kadınlara gitmeyi isteyeceksin bende başka adamlara giderim.
-ama duygusal olarak sadık kalırız kimseyle seks dışında vakit geçirmeyiz sonuçta benden çok vakit geçirirsen ayrılırız. bakınız yine koşullu önerme.
bu böyle gidebilir. tanım tamamen koşullu önermenin sonucudur.

neveser kökdeş

kuş olup uçsam sevgilimin diyarına, yıllardır bekliyorum, canandan uzak kaldım ve en önemlisi sevmek seni bir suç ise bestelerinin üreticisidir.

yaşadığı hayat boyunca 1000'e yakın eser vermiş olup, ölmeden önce öldükten sonra bütün eserlerinin yakılmasını talep etmiştir. kimi hatırlananlar günümüze kadar gelmiş, birçoğu kül olup uçuşmuş yok olmuştur.
gani gani rahmet eylesin.

ilk alınan oyun konsolu

şair abinin de dediği gibi ps2 taş gibi konsol batman begins ten tutun metal gear solid 3 ve gran turismo ya varan efsane oyunları vardır.

ilk konsolum kawai marka vcd ve 300 oyun cdsi dir.

bu vcd lerin tek özelliği içinde nintendo emulatörü bulunduruyor dilerseniz bir cd ye nes. uzantılı romları atıp çalıştırabilirsiniz.

çok gariptir ki micro genius kollarını destekliyordu bu makine.

sonra ps 1 2 3 aldım.

ps1 in efsane oyunları

metal gear solid ve gran turismo 2 süper oyunlardır.

cmr 2, syphon filter, rainbow six, resident evil 2, twisted metal, tomb raider 2, driver 2, medal of honor, fighting force, nfs 2, nfs high stakes.

efsanelerini unutmamak geekiyor.

soren kierkegaard

Kierkegaard ölümle çok genç yaşta tanışmış. 25 yaşına geldiğinde, bir ağbisi dışında tüm kardeşleri, annesi ve babası ölmüş. Ardından mizahın ve kahkahanın, hayatın acımasızlığına verilebilecek en mantıklı tepki olduğunu fark etmiş.

'Hayat' demiş, 'yalnızca geriye dönük bir şekilde anlaşılabilir, ancak ileriye dönük bir şekilde yaşanmalıdır.' Ve absürde sığınmış, çünkü ancak ironik, sarkastik ve absürd bir yaşam bizi bu hayatın acılarından ve sıkıcılığından kurtarabilir diye düşünmüş.
Dolayısıyla yazdığı kitaplarda da hayatla ilgili en ciddi meseleleri bile komik bir dille anlatmış. 'Karanlıktaki kahkaha' diyebilirsiniz buna; yazdıkları dünya üstündeki milyonlarca yalnız insana merhem olmuş ve olmaya da devam etmekte.

Dolayısıyla Kierkegaard'ın varoluşçu olduğunu söyleyebiliriz. Albert Camus de şöyle diyordu mesela: 'Yaşamın anlamsız olduğuna karar vermek ile yaşanılmaya değmez olduğuna karar vermek arasında fark vardır. Yaşam anlamsızdır, ancak yaşamaya değerdir.'

Bir de günümüz filozoflarından Yıldız Tilbe var. O da bir şarkısında demiş ki: 'kendimden çıktım yola bir yere varamadım.' Bir ara bunu da konuşalım.

(Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=h15a_uMmp80)

soren kierkegaard

iki olasılık var; ya yapacaksın ya da yapmayacaksın.
Benim samimi görüşüm ve dostça tavsiyem şudur;
ister yap ister yapma, her ikisinden de pişman olacaksın.

Etik-estetik dengesi.

geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer

görsel

çiçek pasajı...
allah'ın cezası covid pandemisi yüzünden hasret kaldığımız, istanbul'un, hatta türkiye'nin sembol mekanlarından biri...

çiçek pasajı'nın asıl adı, cite de pera'dır.
galata'da bankerlik yapan hristaki zagrafos tarafından "biraz da müteahhitlik yapıp parayı vuralım" diyerekten, geçirdiği yangın sonrası harabe haline dönen naum tiyatrosunun yıkılması üzerine kazanılan arsada inşa edilmiştir.
bu yüzden buraya hristaki'nin hanı da denilmekteydi...

çok şeyler görmüş, çok şeyler geçirmiştir bu mekan.

tabi ki işgal yıllarını da...

işgal yıllarında beyoğlu'nun sakinleri arasında ekim devrimi nedeniyle rusya'dan kaçıp istanbul'a sığınan beyaz ruslar da vardı...

çarlık rusyasında her biri iyi bir konumda, rahat ve ferah bir hayat yaşayan bu mülteci zevat, istanbul'da bulundukları zamanlarda geçimlerini sağlamak için çalışmak zorundaydı.
kadınıyla, erkeği ile her biri çalışmaktaydı.

işte günlük nafakasını kazanmak için çalışan beyaz ruslar arasında cadde-i kebir'de çiçek satan rus hanımlar da vardı...
bunlar hristaki'nin hanındaki çiçekçi dükkanlarından çiçek alır, çeşitli şirinlikler ve işve naz hünerlerini kullanarak caddede satarlardı...

kimisi birkaç sene öncesine kadar kontesti, kimisi opera sanatçısı, kimisi general kızı...
hayat onlara acımasız davranmış, o eski hayatlarını ellerinden alıp üç kuruş paraya sabahtan akşama çalışmak zorunda bırakmıştı...
görsel

her biri de birbirinden güzel tabi...

o yıllarda beyoğlu'nun başka yabancı sakinleri de vardı.
işgal kuvvetleri askerleri...

kimi ingiliz, kimi fransız, kimi hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...

işte memleketinden uzakta yabancı diyarda mülteci hayatı yaşayan ve üç kuruş nafaka kazanmak için sabahtan akşama çiçek satmaya çalışan bu rus kadınlara tebelleş olmuştu işgal kuvvetlerinin askerleri...

kadınları sokakta sıkıştırıyor, elliyor, mıncıklıyor, taciz ediyor, hatta kucaklayıp götürmeye çalışanlar bile oluyordu içlerinde.

bu güzel kadınlar da bu azgın ve vahşi yaratıklardan kurtulabilmek için her seferinde cite de pera'ya sığınıyorlar, dertlerini buradaki esnaf ile paylaşıp onlardan yardım görüyorlardı.
mülteci kadınları taciz eden sarkıntılık eden sapık işgalci askerler kadınlara esnafın yakınlık gösterip sahip çıktığını görüklerinde yapacakları pislikten vazgeçiyorlardı...

işte, işgal yılları boyunca çiçek satan beyaz rus kadınların sığınağı olan bu pasaj, işgal askerlerinin mağdur ettiği rus dilberlerinden dolayı zamanla "çiçek pasajı" olarak anılır olmuş, "hristaki'nin hanı" yahut "cite de pera" isimleri bir kenara bırakılıp buraya bu sebeple çiçek pasajı denilmeye başlanmış ve bu isimle günümüze gelmiştir...

**********************
not: işgal yıllarında karakol cemiyeti namına çalışıp milli mücadeleye destek olan beyaz rus kontesi vera hanım'ın hikayesini okumak isteyenler için;
(bkz: karakol cemiyeti üyesi rus kontesi vera hanım/#41093460)

#tarih

genç nesilde allah a inancın kaybolması

Ali Erbaş'lar, Hayrettin Karaman'lar, Cübbeli'ler, tarikat ve cemaatler, kindar dindar nesil yetiştirmeciler sağ olsun dedirten durum.

yalnizca deli yalnizca sair

Sözlüğe sözlük kızlarının fotoğrafları diye kendini atmıştı jack torrance geri geldi zannettim. O ne gözler öyle bilader tam baltayla kapıyı yarıp hii darling demelik tarzı.*

önce bağışıklığımızı zayıflattılar

..Sonra da virüsleri, hastalıkları üzerimize saldılar, keyifle seyrediyorlar diye devam eden cümledir. Para kazanmak, daha fazla üretmek uğruna besinlerle oynayıp, çevreyi kirletip, sağlığımızı tehlikeye atıyorlar. Ekmek, Et, süt, meyve, sebze ve tüm gıdalardan bize gerekli vitaminleri, mineralleri, bağışıklığımız için gerekli olan hiçbir faydalı şeyi yeterince vücudumuza alamıyoruz. Bunun üzerine stres ve yaşam tarzı da eklenince virüslere, hastalıklara açık hedef haline geliyoruz. Böyle giderse bir deneyde, yapay gıdalarla beslenip üç nesil sonra yok olan kediler gibi bir kaç yüzyıla tarih sayfasından tamamen silinebiliriz.

necip fazıl kısakürek

Örtülü ödenek faresi, kumarbaz, iftiracı ve taklacı/dönek bir haindi... kamuflajı da islam diniydi...

yunanların klasik türk musikisini de sahiplenmesi

--spoiler--
en ufak bir etkilenme yada melezlenme olmamış iki müzik türü arasında.
--spoiler--

moruk ben tartışmayı bıraktım. mayn god bu nedir? türk müzik tarihinden bihaber adamla ne konuşacan, tıp sustum.

yunanların klasik türk musikisini de sahiplenmesi

Osmanlı, Bizans'ın (Doğu Roma) devamıdır. Boşuna tartışmayın. iki tarafın da muziğidir.

heidi nin dedesi

ismi adolph kramer´dir ama "alm-öhi" yada alpöhi (alpoehi) olarak cagrilir. köylüler tarafindan alakasiz yere sinirlenebilen aksi bir adam olarak bilinir.
Romani Johanna Spyri´nin ingilizceden cevirisinde "alm-öhi tobias" olarak gecer fakat bir soyadi yoktur.

1937 yilinda allan dwan tarafindan cevrilmis olan filmde adolph kramer ismi kullanilir.

kendisi isvicrelidir ve Maienfeld´de yasamaktadir.

heidi´nin teyzesi dete frankfurt´a gitmek istedigi icin; heidi´yi dedesine getirir. köylüler de buna karsidir fakat dete icin gelecegi daha önemlidir.

hatasız kul olmaz

Türk müziğine atılmış devasa bir imzadır.

daha iyisi yapılmadı, ankara tavrının üzerine işlenmiş mükemmel melodiler, alttan gelen müthiş bass gitar yürüyüşleri, ara nağmede yaptığı -ki türk müzik tarihinde hiiç görülmemiş bir şey- olağanüstü elektro bağlama solosu, içinde jazz nüansları taşıyan bir solo.

ne diyim artık.